Studium ve punctum ve… (Martin Mystere’den)

Martin Mystere | Imkansizliklar Detektifi blogunun kepenklerinin kapanisi sürekli hale gelmise benziyor. Yine de Atmasyon Spekülatifin uluslararasi lobi faaliyetleri sonucunda olumlu gelismeler yasandigini ve bu adreste bir blog dolusu yazIsInI okumayI sürdürebileceginizi iletmekten mutluluk duyuyorum: Martin Mystere | İmkansızlıklar Detektifi .:: Arşiv

Ben son olarak kendisinin “Studium ve punctum ve…” iletisini alIntIlayarak sizleri bu arsivi sömürmeye davet ediyorum. Martin Mystere’den de kültür hizmetlerinin gerisini sadece blogunun arsivini bizlerle paylasarak degil, yeni projeler ve öneriler gelistirerek getirmesini diliyorum. 😉 (“Studium ve punctum ve…”nin devami “Studium ve punctum ve … ve sonrası…“ni okumayi ihmal etmeyin.)

Studium ve punctum ve …

Camera Lucida’yi okudugumdan beri karsima çikan fotograflara bir de Barthes’in gözüyle bakarken buluyorum kendimi ve bu aksam üstü kitaba tekrar göz atarken yillar önce çektigim birkaç fotograf geldi aklima…

Her iki fotografin da arkasina 1994’ün Mayis ayinda çekildigine dair not düsmüsüm, hatirladigim kadariyla Odtü’de Bahar Senligi zamani idi. Hala çok sevdigim ve o zamanlar sahip oldugum en kiymetli esyam olan fotograf makinemle, ucuz oldugu için bana hesapsizca deklansöre basma özgürlügü veren, ama bir o kadar da kalitesiz oldugu için berbat bir kontrast ve çiziklerle dolu Rus mali siyah-beyaz negatiflerle çektigim fotograflari yine ucuz oldugu için karanlik odada diledigimce savurganlik yapmama olanak saglayan ama -yine- bir o kadar da kalitesiz oldugu için kontrast yoksunu baskilar gerçeklestirdigim Bulgar mali fotograf kagitlari ile sürekli çektigim fotograflari basip keyifli günler geçiriyordum. Keyifli günler diyorum çünkü simdi hatirlayinca bile o zaman aldigim keyfi hissediyorum…

O günlerde çektigim neredeyse her fotografin negatifi duruyor ve sans eseri bu ikisinin baskilarini da saklamisim ama az önce bahsettigim Bulgar mali ucuz fotograf kagitlarinin karakteristiklerini tasiyor her ikisi de; Küçük boyutlu, kalin, dokulu ve kontrasti yüksek, büyük boyutlu, ince, dokusuz ve kontrast mi..? O da ne..?

Her iki fotografi da oldugu gibi, hiçbir degeri ile oynamadan tarayip koydum buraya, vaktim olursa negatiflerinden iyi birer baski alacagim ve gerçek tonlama degerlerinin anlasilabilmesi için belki onlarla degistiririm ileride…

Birinci fotograf Bahar Senligi için -yanlis hatirlamiyorsam- Balkan ülkelerinden birisinden -ki o günlerden bu yana Balkanlar’in haritasi bile ayni kalmadi o yüzden hangi ülke oldugunu da hatirlayamadim simdi…- okula gelmis bir folklor ekibinin dans gösterisine ait… Baskinin kontrasti -ister istemez- çok yüksek oldugu için fazla anlasilmiyor, dans eden kalabalik bir grup içerisindeki bir çift ve gösteriyi izleyen insanlar var etrafta…

Bu fotografi yillar sonra hatirlamama sebep olan sey ne..? Dans ederken fotograf makinemin saniyenin -belki de- besyüzde birinde inen perdesinin maharetiyle filmin üzerinde donup kalmis çift mi, hizla oglanin etrafinda dönen kizin sapkasinin yana dogru savrulurken havada donup kalmis püskülü mü..? Yoksa arkada bu gösteriyi izleyen kalabalikta yüzlerdeki -evet hatirliyorum, herkes gülümsüyordu- gülümseme mi..? Izleyicilerin arkasindan kafasini uzatan uzun boylu çocuk mu yoksa benimle ayni yillarda bu okulda okumus olanlarin hemen hatirlayacagi ve hemen hemen her gösteride en önde yer alan, o zamanlar kültür isleri müdürü olan ve simdi adini hatirlayamadigim hanim mi..?

Sanirim hiçbirisi degil çünkü bunlar Barthes’in kitabinda kendi örneklerinden yola çikarak anlattigi gibi benim için sadece studiumdan ibaret… Üzerinde çok kafa yormuyorum, gerçekten de kendi gözlerimle görebildigim hersey benim için studiumun bir parçasi çünkü fotograftaki punctumu farketmem epey bir zaman sonra oldu. Bahar Senligi bitmis, fotograflari belki bir hafta belki birkaç ay sonra basmistim, hatirlamiyorum… Bir gün arkadaslarla oturup sohbet ederken ve yine her zamanki gibi fotograflar, çizimler ortalikta iken kiz arkadaslarimizdan birisi ilk defa gördügü fotografa bakip “Aaaa! Bu kiz bu oglana asik!” dedi… Sanirim bu fotograftaki punctum buydu, üzerinden zaman geçmesine ragmen tasvirinden bile anlasilan bir ask hikayesi…

Diger fotograf ise bence daha karmasik, grafik denge, Bulgar mali fotograf kagidinin harika 🙂 kontrasti ve daha pek çok sey hakkinda konusulabilir ama bunlarin da hepsi studiumdan baska bir sey degil… Buradaki punctum karedeki en baskin iki grafik ögenin tasidigi anlamsal zitlik galiba…

Bozdag in Central Anatolia and Ballons across Bosphorus

Here are two beautiful photos taken by my cousin:

Bozdag in Central Anatolia, photo from Senem Tug
– Bozdag in Central Anatolia / fotocommunity: photos from Senem Tug

Balloons across Bosphorus, photo from Senem Tug
– Balloons across Bosphorus / fotocommunity: photos from Senem Tug

You could give a visit to Senem’s fotocommunity page in order to check some other images. I am sure she will go on filling up her space with nice photos and images.. 😉

Saraybosna, Martin Mystere’den

Yazik degil mi bu yazilara Martin Mystere ? Bu yazI da sok bir kararla yayini durdurulan martinmystere.blogspot.com a konuk sanatçI olarak katIlan bay Zindirzimba’dan idi. Bir kültür hizmeti olarak gördügüm eski martinmystere iletilerini yayinlamayi daha ileri tarihlerde sürdürecegim.

Zindirzimba’dan…

Baktim da, Saraybosna gezisi ile ilgili bir yazi yazma teklifi
neredeyse 5 ay olmus. Bugün seyrettigim 2004 yapimi, Godard’in
Müzigimiz (Notre Musique) filmi kafamda daha net bir Bosna imaji
oturtunca hadi tuslayayim birseyler dedim.

Bu gezi fikri nasil çikti derseniz açiklayayim. 2004 yazi baslarinda,
yurtdisinda bir yerlere yaz tatiline kaçma fikri belirdi. Tek basima,
sirt çantamla rastgele bir gezi olsun diye planladim. Ve tabii ki vize
derdi olmayan bir yer nereler olabilir diye baktigimda en yakinlarda,
Bosna-Hersek, Hirvatistan, Makedonya ve Arnavutluk seçenekleri
belirdi. Hirvatistan’in Bosna-Hersek’le komsu olmasi dolayisiyla bu
iki ülkeyi kapsayan küçük bir rota belirleyip, bileti alip uçtum. Ilk
defa yalniz basina seyahat etmenin tedirginligiyle Saraybosna’ya
indim.

Sehrin tamamen turistik özellikleriyle ilgili halim tüm gezi boyunca
devam etti. Daha derinlerde birseyler oldugu hissi ne yazik ki buraya
dönüp daha detayli arastirip, okuyunca belirginlesti. Bu sehrin en
önemli özelligi, umut baglanan bir toplumsal proje olan “Avrupa
Birligi” rüyasinin çökmeye mahkum oldugunu gösteren bir simgeye
dönüsmüs olmasiydi. Avrupa’nin ortasinda farkli dinlere ve köklere
sahip insanlarin bir arada kaynasmis bir sekilde yasamalarinin, kanli
savaslar ve vahsetlerle artik olanaksiz hale gelmesi, çok kültürlü
toplumsal yasam formlarina duyulan özlemin paramparça olmasina yol
açmisti. Sehirde savasin izleri ve insanlarin sessiz kinleri ve
kayitsizliklari, ülkesinde savasi bire bir yasamamis sansli bir
yabanci için fazla birsey ifade etmiyordu. Kendilerine, merakli
yabancilarca sorulan “siz, dinleri farkli, ayni kandan gelen, ayni
dili konusan insanlarsiniz. neden böyle oldunuz?”gibi sorulara oldukça
öfkelendiklerini fark etmemek olanaksizdi. Evet, “kardes kardesi
öldürmedikçe savas savas olmuyor”. Ortada oldukça karmasik bir
toplumsal sorunlar yigini durmaktaydi. Güney Slavlarinin diger Avrupa
etnik gruplari gibi tek çati altinda birlige dönüsmesi pek kolay
olmamisti. Habsburg, Rus ve Osmanli etkinlik bölgelerinin kesistigi bu
cografya, kisa ama güzel bir düsü yasayip, travmatik acilarla
dagilmislardi.

Tabii ki bu zenginligi ve onulmamis yaralari her kösede hissetmek
mümkündü. Çok kültürlü bir sehirde en hizli yeseren seyin sanat
oldugunu fark ediyorsunuz. Eski Yugoslavya’dan taninan nice
müzisyenin, sinemacinin, edebiyatçinin Saraybosna kökenli olmasinin
nedeninin bundan kaynaklandigini anladim. 400.000 nüfuslu bir sehirde
rast geldigim film festivali, yasadigim 4 milyonluk sehrin degme
festivalinden daha kalabalik ve renkliydi. Ülkenin dili olan
Sirp-Hirvat dili, benim gibi bilgisi Simoviç, Veselinoviç agziyla
yapilan futbol yorumlariyla sinirli olan kisiler için basta biyik
altindan gülümseten bir detay olabiliyor. Bol sessiz harfler kullanan,
Rusça’ya yakin olan bu dilde bir kaç sey söylemenin pek de zevkli
oldugunu zamanla fark ediyorsunuz.

Tabii yemeklerden bahsetmemek olmaz. Özellikle “Cevapcici” denilen,
inegöl köftenin orjini olan köfteyi yerseniz daha önce yediklerinizi
her açidan “azaltilmis numune” olarak rahatça niteleyebilirsiniz.
Spiral sekilde tavaya yerlestirilen ve kömür atesinde pisirilen bosnak
böregi “Burek” ‘te mutlaka tadilmasi gereken lezzetlerden. Bir süre
sonra her seyin bizim topraklardan oraya gittigi inanciniz zedeleniyor
ve Osmanli kültürü çatisi altinda nice seylerin paylasildigi ve oradan
oraya tasindigi gerçegini anlayabiliyorsunuz.

Biraz da erkek gözüyle izlenim paylasayim meraklisina. Bosnali kizlari
nitelemek için en basta slav kökenli olduklarini belirtmek gerek.
Güney Slavlari denilen kökene mensup bu bireyler tahmin edilebilecegi
gibi çoklukla kuzey slavi akrabalari Ruslar ve Ukraynalilarin endamina
sahipler ve bir ya da bir kaç ton daha koyular. Hatta türbanli kizlar
bile insana nasil bir dönüp dönüp bakma hissi yaratir, anlatilmaz
yasanir. Bir çogu için çember sakal birakip, hasemayla denize girmekte
tereddüt etmeyecegimi de belirtmek isterim. Çok mu sicakkanlilar,
yumusak baslilar derseniz orada tereddüt ederim. Biraz çaçaron ve eli
masali halleri oldugunu hissettim.

Saraybosna, , Ferhadija, zindirzimba

Eh bu yazi fazla uzayip gitti; baglayayim artik sonunu. Neticede
güzel memleket, yesil memleket. Fiyatlar ucuz, insanlari egitimli,
ahlakli; Türklere ne killar ne de yalakalar. Yakin batimizda renkli
bir cografya kesfetmek isteyenlere tavsiye olunur.

Shri Live & Burhan Öçal, Martin Mystere’den

Maziye karistirilmak istenen Martin Mystere blogundan bir yazI.

Tanitim brosürünü tam olarak okumadigim için sanirim; Konsere giderken bir Burhan Öçal sovu içerisinde Shri Live’i da izleyecegimi düsünmüstüm. Oysa son derece net bir sekilde yaziyormus; “…Hint kökenli bas sihirbazi Shri, özel konugu Burhan Öçal ile bulusuyor”

Dün gece izledigim “Shri Live & Burhan Öçal, Ritim Ustalarinin Bulusmasi” konserinden bahsediyorum. Kaliptan çikma bir cümle olacak ama yine de yazacagim; Shri Live, zaman zaman Burhan Öçal’in da katilimiyla inanilmaz bir gösteri sergiledi. Gösteri diyorum çünkü izledigim sey bir konser degildi özellikle Shri Live’in vokalisti Rags ve tabii ki Shri’nin performanslarini düsününce.

Ancak “Dogal/Hakiki Entellektüel” Sayin Zindirzimba’nin da tespit ettigi gibi Burhan Öçal ile Shri Live’in beraber sergiledigi performans için iyi demek pek de mümkün degil açikçasi, ayri ayri degerlendirdigimizde hem Shri Live hem de Burhan Öçal inanilmaz keyif verdi ama beraberlerinde -belki de dün geceye has- bir kan uyusmazligi vardi…

Shri Live’den “Son yillarda Ingiltere basta olmak üzere tüm Avrupa’yi etkisi altina alan Asya Kültürü’nü günümüz standartlariyla bulusturan…” ve benzeri süslü birçok cümleyle bahsediliyor. Ortada bir kültür bulusmasi gerçekten var, Shri beslendigi kültürünü batili grup arkadaslariyla inanilmaz keyifli bir sekilde sundu konser boyunca ama grubun iki vokalisti ilgimi çekti en çok: Inanilmaz bir sahne hakimiyeti olan -sanirim Ingiliz- Rags, Hint kiyafetleri ve rahatligiyla “Bati”nin “Dogu”dan duydugu heyecani, Batili kiyafetler içindeki Hintli vokal Hema Jani ise ürkek tavirlari ve acili/yanik/ürkek ama çok daha etkileyici sesiyle “Dogu”nun “Bati”ya öykünmesininin göstergesi gibiydi…

Ve son olarak sunu düsündüm; Maalesef “Müzik kulagi” denilen seye sahip degilim, kafamin her iki yaninda yapisik duran iki seye olsa olsa en fazla siradan iki “Insan kulagi” denilebilir. Ben bile bu müzigi dinlerken bu kadar heyecanlaniyorsam, müzigin teorisini bilenler/müzik kulagi olanlar ya benim duyamadigim sesleri de duyuyor, kulagimdan kaçan ayrtintilari da yakaliyorlarsa..?

Kiskaniyorum…

Günes Kafali Adamlar, Martin Mystere’den

Atmasyon Spekülatif’in kadim okuru ve lojistik ortagi Martin Mystere blog alemlerine ani alinmis bir kararla veda etti. Kültür hizmeti olarak feedreaderimin önbelleginde kalmis bir kaç yazisini atmasyonspekülatif’e aktarmayi uygun görüyorum. 🙂

“Önceleri ne Ay ne de Günes varmis.Insanlar havada uçar dururlarmis.Uçarken de çevrelerine isik saçarlarmis.”*

Sir adamlar, göge uçan kuyruklu insanlar, kozmik yolculuklar, bedensel baskalasimlar. Atlas’in Aralik sayisinda Servet Somuncuoglu’nun fotograflariyla süsledigi “Saman Izler, Saymalitas, Orta Asya’daki Bilinçaltimiz” baslikli yaziyi görünce aldim dergiyi. Orta Asya figürlerine olan merakim aslinda çok da eskiye gitmiyor, Mehmet Siyah Kalem hakkinda burada yazali da çok fazla olmamis ama Pagan ritüelleri ve Saman törenleri hep ilginç geldi bana…

Somuncuoglu’nun gezi yazisi Kirgizistan’in Tanri Daglari’nda 3 bin 500 metredeki bir vadideki granit taslara oyulmus Saymalitas kaya resimlerinden bahsediyor. Ya da resim degil, “Petroglif” demek daha dogru galiba; Petroglif yazi öncesi dönemin yazi dili imis..?
Konu çok ilginç ama yaziyi pek doyurucu bulmadim açikçasi, yazar ortam isiginin degiskenligi ve kayalarin parlak yüzeyleri nedeniyle fotograf çekmenin zorlugundan da bahsetmis ama bir türlü Saymalitas’da oldugumu canlandiramadim gözümde…

Yaziyi okurken, aslinda daha çok yüzyillar önce kayalara kazinmis saman figürlerini -üçgen formlu hayvanlar, kuyruklu ve günes kafali insanlar, gamali haç, yilansi boynuzlar, ejderhalar (“Acirga” lar), gezegenler(?), spiraller ve çiftlesen(!) insanlar – incelerken bir süre önce seyrettigim ve Gobi Çölü’nde yasayan bir Mogol aile ile ilgili belgesel olan “Aglayan Devenin Öyküsü”nden bir sahne geldi gözümün önüne; Çölde yasayan aileler dua etmek için çiplak bir yükseltinin tam ortasina diktikleri bir direge mavi -ki maviyi dogadan elde etmek ne zordur- kumas parçalari baglayarak paganist bir tören yapiyorlar;

Biz Mogollar dogaya ve onun ruhlarina saygimizi sunuyoruz,Bugün insanoglu, hazineleri için yeryüzünü alt üst edip duruyor,Bu yüzden bizi kötü havalardan ve hastaliklardan korumasi gereken ruhlar kaçiyor. Yeryüzünde yasayan son nesil olmadigimizi unutmamaliyiz.Simdi bagislanmak için dua edecegiz,Böylece ruhlar geri dönecek….

Sonuçta kafa karistirmaya gerek yok, hersey net; Dogaya saygimizi sunuyoruz, günes kafali adamlar gökyüzünde uçuyor ve günler geçiyor su hayatta…
Ve bu yazinin özeti su aslinda; Günes kafali bir adam olup -tercihen- kedi bedeninde gökte dolasmayi istiyorum su anda diger samanlarla…

* Gecename, Altay Türk Efsanesi

USB ziynet kutusu

Akihabara News araciligiyla QBox firmasinin bir ürününden haberdar oldum. Bir hazine sandigina benzeyen bu ürün USB girisi araciligiyla bilgisayariniza baglaniyor. Dogru kodu girerseniz degerli taslarinizi, maddi ve manevi deger tasIyan esyalarinizi sakladiginiz bu müthis sandigi açabiliyorsunuz. Ürünün tasarImcIsInIn Asya serbest tasarImcIlar meslek birliginden süresiz uzaklastirildigi söyleniyor(!) Aman dikkat…

USB Treasure Box - Usb ziynet kutusu

USB Treasure Box - Usb ziynet kutusu - 2

technorati etiketleri: , , ,